Bahçesaray'dan Akyar'a (Sivastapol)
Sabah kalktığımızda saat sekiz olmuştu bile (uyumak güzel ama özellikle tatil günleri geç kalkılan günün bereketi olmuyor). İlk planımız bir gün daha Bahçesaray'da kalmaktı ancak daha sonra bir gittiğimiz yerde bir günden fazla kalmayalım diye konuştuk ve vazgeçtik Rahat bizi biraz rahatsız mı ediyor acaba :)))
Dilara hanıma kahvaltısı olup olmadığını soruyoruz. Otelde kalan grup nedeniyle ancak yarım saat sonra hazırlayabileceğini söylüyor. Kahvaltı ücreti 35 grv/kişi. Kahvaltımız hazır olana kadar mail, fotoğrafların bilgisara aktarımı gibi işlerimizi hallediyoruz.
Dilara hanım sofrayı kurmuş bile bizi çağırıyor ve tabaklarımız ile çayımızı getiriyor.
Tabağımızda yumurta, sosis ve yarmadan yapılma bir çeşit pilav var. Sabah yenen yarmadan yapılan bu yemek sağlık açısından faydalıymış. Keşke başlamadan önce çekseydin diye düşünenler yaşanmışlık katmıyor mu ?:))
Bir yandan kahvaltı yaparken bir yandan da bugün ne yapsak diye düşünüyoruz. Aslında öğlene kadar olan program belli; Sviato Uspensky mağara manastırı ve Çufut Kale. Öğleden sonrası için ise akraba ziyaretleri ile gezilecek mekanlar arasında kararsız kaldık.
Elimde iki adres var biri olduğumuz yere uzak diğerini ise el yazısı olduğu için okuyamıyorum. Birinin kitap yazısına çevirmesi gerekiyor. Reşat abilerde kaç kere niyetlendim hepsinde de araya bir başka iş girdi. Kısmet Dilara hanıma sormakmış. Dilara hanım, adreste "Nalbant" soyadını görünce, siz Nalbantlardan mısınız öyleyse bize akraba oluyorsunuz diyor (Benim için gezinin dönüm noktasıydı sanırım) ve ekliyor; Ağabeyim Hasan soy ağacını çıkarmak için baya uğraştı ona giderseniz başkarını da bulabiliriniz Sevincimi görmeliydiniz. Canım adamım benden de heyecanlı. Dilara hanım ağabeyi Hasan ağabeyi aradı, müsait olup olmadıklarını sordu ve bizden bahsetti. Evet şimdi öğleden sonraki prOgram da belli. Bu kıymetli bilgiyi almanın verdiği mutlulukla ayrılıyoruz Dilara Hanım'ın otelinden.
Çufut Kalesi Larişes ve Zincirli Medrese ile aynı bölgede. Dolmuş ile kişi başı 2,5 grv'ya gidilebilir. Araçla giderseniz 150-200 metre kadar araçla gitme imkanı var (Sviato Uspensky mağara manastırına yakın). Yok ben aracımı çıkarmayacağım diyorsanız Timur'u bulun. Timur'un Zincirli Medrese yanında bir kafesi var. Bize çok yardımcı oldu sağolsun.
Kaleye çıkmak için dar, toprak ve taşlı bir yoldan gidiyorsunuz. Bu nedenle ayağınıza rahat bir ayakkabı giymenizi öneririm benim gibi parmak arası değil :))
Sviato Uspensky mağara manastırı 8. yy'da (15. yy'da da yapıldığı söylenmektedir) Rumlar tarafından kayalıklar içindeki kireç taşları oyularak yapılmış Ortodoks manastırı olan Sviato, vaktiyle Trabzon’daki Sümela Manastırı’na bağlı olarak faaliyet göstermiş. Ruslar tarafından, Manastırın restorasyonu, bakımı ve vb.önemli yardımlarda bulunulduğu bilinmektedir. Manastır aktif olarak kullanıyor, içeri girmenize engel yok.
İçeride ibadet edenler olduğu ve içerisi karanlık olduğu için fotoğraf çekmek istemedim ama manastırı dışarıdan fotoğraflamadan edemedim.
Manastırdan sonraki yol, gerek yolun bozuk olması gerekse uzun ve havanın sıcak olması nedeniyle insanı biraz zorluyo.Yanınıza su almanızda fayda var, insanı rahatlatıyor. Yol boyunca hediyelik eşya alabileceğiniz yerler var.
Daha ne kadar yolumuz kaldı diye düşünürken talebelayı görüyoruz. Ama rahatlamayın buradan sonra biraz daha yolunuz olacak :)
ve kale göründü.
Kaleye giriş kişi başı 40 grv. Öğrenci indirimi var. Müzeler öğrencilere genelde %50 indirimli. Müze kapanış saatleri beş buçuk ile altı arasında. Ama müze gezmek için bu saatlere kalmamanızı tavsiye ederim, lakin bakkala kadar gitmiş olabilirler :))
Sevincimizi nasıl yansıtabilirdik ki ! :)
Yahudi kalesi de denilen Çufut Kale, bir orta çağ mağara kasabası. Kalenin içinde dikkat çeken yerler Canıbek Han Camii, Canike Hanım Türbesi ve Kenesa.Canike Hanım Türbesi ve Kenesaların durumu iyi ancak Camiden sadece bir kaç taş parçası kalmış.
Canike Hanım Türbesi
Kenesalar
Canıbek Han Camii
Kalenin manzarası harika.
Kalede görülebilecek diğer mekanlar
Dönüşe geçiriyOruz biraz yorucu oldu ama değdi. Bu arada kalenin 50 metre aşağısında yakın zamanda bulunuş bir mağara kent var. Biz gittiğimizde kapalıydı sanırım öğleden sonra ikide açılıyormuş. Dışarıya koydukları fotoğrafta güzel bir yer gibi duruyor.Fiyattını 30 grv/kişi diye hatırlıyorum.
Yokuş aşağı indiğimiz için yol daha çabuk bitiyor sanırım:)) Gezmeyi planladığımız yerler bitti, şimdi Hasan amcalara gitme zamanı. Hasan amca ve sevgili eşi Hediye Teyze Bahçesaray'da Hançayır mahallesinde oturuyor. Evlerini ararken Hasan Amcanın kardeşi, Mustafa Abdulcemil Kırımoğlu ile karşılaşıyoruz. Evleri arasında bir ev var. Arabadan iniyorum ve Sayın Kırımoğlu'nun elini öpüyorum. Bizi evine davet ediyor, neden Kırım'da olduğumuzu anlatıyoruz. Oldukça mümtevazi. Ziyaretin en iyisi kısa olanıdır deyip müsade istiyoruz. Sağolsun bizi ağabeyi Hasan amcaya götürüyor.
Hasan amca;
Hasan amca ve sevgili eşi Hediye Teyze. Hediye Teyze konuşkan, candan çok akıllı bir kadın. Kütüphanecilik okumuş. Çocuklarının okulunda kütüphaneci olarak çalışırken kendini geliştirmiş ve o okula öğretmen olmuş.
Masayı gördünüz mü? Tatar evlerinde masadaki tatlılar bir örtünün altında yer alıyor. Biri geldi mi diğer ikramlarla birlikte hemen çıkarıyorlar sağolsunlar. Hiç bir tatar evinde aç kalma, çaysız kahvesiz sohbetsiz kalma imkanınız yok.
Hasan amca ve Hediye teyze bizi çok güzel karşıladılar, heyecan vericiydi. Hasan amca sistematik olarak tuttuğu soy ağacı defterini çıkarıyor, akrabayız ama nasıl ve diğer bağlantılarımız nasıl? Bendeki bilgiler ile Ondaki bilgileri karşılaştırma başlıyoruz. Kendisinden baya faydalı bilgiler aldım, sanırım bendeki bazı bilgiler de onun işine yaradı.
Hasan amca ve Hediye teyze ile uzun ve çok hoş zaman geçirdik. Hediye teyze giderken, 2 gün sonra Arabad Faciasını anmak için Akmescit'e gideceklerini istersek gelebileceğimizi söyledi. Bu davete çok sevindik. Telefon ve adres paylaşımından sonra Akyar'a (Sivastapol) gitmek için izin istedik, yolcu yolunda gerek.
Akyar (Sivastapol) yolundan;
İşte Akyar'dayız :) Her şehrin girişinde ayrı bir heyecan hissediyoruz. Öncelikle otel bulmamız gerekiyor.
Sevgili navigasyonumuza en yakın otelleri işaretliyoruz. Bir kaç önerisi var; Ukrayna Oteli, Kırım Oteli ve Sevastapol Oteli. İlk durak Ukrayna Oteli, daha sonra Kırım Oteli ve en son Sevastapol Oteli'ne gidiyoruz. İki kişi için oda fiyatı sırasıyla 680 grv kahvaltılı 480 grv kahvaltısız, 420 grv ve 100 doların üzeri. Bu arada bir taksiciye 30 grv veriyoruz bizi Dolphin isimli hostele götürmesi için. O da içinde üç ranzanın olduğu, tuvalet ve banyosu dışarıda olan odaya 20 Euro dedi.
Oteller Hakkında:
-Dolphin Youth Hostel: Yeri yürüyerek merkeze yani limana 15 dakika. Ancak bana gece yürümek için çok tekin gelmedi. Ayrıca o kötü odaya 20 euro çok fazla.
-Sevastapol Oteli: Güzel bir otele benziyor. İngilizce bilen var, pek çok yerde görmediğiniz/göremediğiniz güler yüzlü hizmeti burada görebiliyorsunuz. Sezonda gidiyorsanız önceden yer ayırmanızı tavsiye ederim. Biz gittiğimizde boş odaları yoktu.
-Kırım Oteli: Yurttan bozma bir yerer benziyor. Otelin içinde döviz bürosu, para çekebileceğiniz bir kaç bankamatik, bar ve 2 grv vererek girebileceğiniz bir tuvaletleri var. Açık otopark mevcut. Resepsiyon demirlerle örülmüş, 1970'lerden kalmış bir teyze 1970'lerin Türk filmlerindeki otellerde kullanılan döner anahtarlığa oda anahtarlarını yerleştiriyor. Eski bir yere benziyor. Merkeze uzak.
Biz Ukrayna Otelini tercih ettik. Kahvaltısız fiyatı tercih ettik ancak bizim ödediğimiz fiyata sabah kahve ve yanında küçük aperatif birşeyler veriyorlar.
Neden Ukrayna Oteli: İngilizce hizmet verebiliyorlar. Burada da suratsız bir teyze var. Bundan önceki sistemin etkisi olsa gerek hizmet anlayışı bulunmuyor.Otelin içinde bar, restoran, döviz bürosu bulunuyor. Visa kartınız var ise üstünde "visa" yazan tüm bankamatiklerden para çekebilirsiniz. Üzerinizde taşıma riskini kapatabilecek bir komisyon alıyorlar. Otellerin çoğunda dolar kabul edilmiyor, kredi kartı ve banka kartı kullanılabiliyor.
Açık otopark mevcut. Otelin yeri güzel, panorama müzesine yürüyerek beş dakikalık mesafede. Merkeze 20 dakikada yürüyebilrsiniz, ayrıca geç saate kadar dolmuş benzeri araçlar çalışıyor.
Odalar ve banyo temiz.Odada televizyon, klima ve mini bar bulunuyor. Bar kısmında ücretsiz wifi imkanı var.
Otel arama süreci bizi yordu. Otele yerleştiğimizde ikimiz de burnumuzdan soluyorduk :) Sıcak bir banyo ve kısa bir uykunun ardından kendimize geldik. Saat nedereyse yedi olmuş ve biz açıkmıştık. Otel aramanın bir faydası Ararat isimli restoranı bulmamız oldu sanırım.
Bir Ermeni restoranı olan bu mekan buranın lüks mekanlarından biri. Restoran 2 kat ve bahçeden oluşuyor. Katlar orta büyüklükteki salonlar ve küçük odalar olarak düzenlenmiş. Her bölümde televizyon var ve kötü müzikler çalıyor. Halbuki kendilerine ait müzikler çalsalar daha iyi olurdu.
Sonunda bir yer beğenip oturuyoruz.Garsonumuz Gagavuz Türkü çıkıyor. Benim az Rusçama onun bir tutam Türkçesi eklenince siparişleri verebiliyoruz, ama yeteri kadar anlaşamadık sanırım. Haşlanmış sebze diye aldığım şey, maydanoz, havuç sapı, taze soğan ve dere otundan oluşan bir tabak, Burçin'in et diye aldığı yemek ciğer çıkıyor (hiç sevmez garibim), geri de gönderemiyorum çünkü onu anlatmak ta ayrı bir dert :))
Ve diğer yemeklerimiz.
Tavuk suyu çorbası. Çorbaların içine genelde uzun makarna atıyorlar. Bunda da vardı, lezetli bir çorbaydı.
Bizim olduğumuz odadaki resim. Diğerlerinde de var mıydı bilmiyorum.
En pahalı yemeği buırada ödedik, 350 grv. Ama değdi yemekler çok lezzetliydi. Müziği değiştirmeli ve en azından ingilizce menü yapmalılar.
Yemeğin ardından şehri gezmeye çıktık. Şehri gece gözüyle görmek güzeldi. Çok hareketli, yaş ayrımı olmadan herkes dışarıda. Çılgın eğlenceleri var. Alkol ve sigara kullanım yaşı düşük. 12-13 yaşlarındaki gençler, ellerinde alkol ve sigara ile sarmaş dolaşlarlar.
Merkezi turluyoruz. Gece olduğu için fotoğraflar çok başarılı değil ama işte buradalar
Dilek balonu dedim ben buna :) |
Yorumlar
Crimea - L grubundan sitenize ulaştım.
Çok güzel bir blog.
Bende Kırım - Türküyüm. Aslen Eskişehir'liyim.
Sabah kahvaltısında yediğiniz "yarmadan yapılma bir çeşit pilav" ın adı "grechka" yani süpürge tohumu ama çok faideli bir gıda:)
Benim de dedelerim Simferopol (Akmescit) Kıyat (Bogdanovka) köyünden göç etmişler.
Bloğumu beğenmenize sevindim, süpürge tohumu bilgisi için teşekkürler, Burçin yememekte haklıymış :))))
Ben de Mahmudiye doğumluyum :)
Greçkayı sade olarak ilk defa yediğinizde belki hoşunuza gitmeyebilir. Çeşitli soslarla daha lezzetli yapılabiliyor. Eski Sovyet ülkelerinde halk çocukluktan itibaren greçkaya alışıyor. Çok azıyla doyma hissi oluşuyor. Bu sayede insanlar daima formda kalıyor.
Yorum Gönder