Yalta - Sudak


Sabahtan düştük yola.Önce Yalta'ya gideceğiz sonrasında ise anne ve babamın geldikleri yere Sudak'a gideceğiz. Burada olabildiğince vakit geçirmek istiyorum.


Yol çok keyifli her yer yem yeşil, hava temiz ve ben yol boyunca troleybüsları gösteren güzel bir kare yakalamak için uğraşıyorum ama pek başarılı olamadım. Dünyada bu hattaki troleybüslerden başka bu kadar yüksek rotası olan başka bir troleybüs hattı bulunmuyormuş.

Yol boyu sizin için seçtiklerimden bir kaçı




Bizdeki gibi Kırım'da da yol boyu pazarlar var 


Sonunda deniz göründü


Şehrin içine girdiğimizde ne yapacağımızı bilemedik. Diğer şehirlere göre biraz karışık geldi. Önce arabayı otoparkçılara teslim edip merkezi dolaşmayı düşündüysek de vazgeçtik ve Çar II. Nikolay için 1911'de yazlık saray olarak yapılan ve Yalta Konferansı ile ünlenen demek yanlış olmaz sanırım Livadiya Sarayı'na gittik.

Livadiya Sarayına çıkarken geçtiğimiz yoldan görüntüler. Navigsyon Yalta'da gideceğimiz yerlere hep böyle güzel yollardan götürdü bizi.




Nihayet Livadiya'dayız. Livadiya'nın bir diğer ismi de Beyaz Saray. Nedeni de yapımında Kırım'ın beyaz granit taşının kullanılmış olması.



Bizi bir süpriz bekliyordu. Saray onda açılıyormuş biz ise saat dokuzda oradaydık.


Bunun üzerine bahçeyi ve etrafını gezmeye karar verdik. Bahçede yer alan bu üç palmiye Stalin, Churchill ve Roosevelt'in anısına dikilmiş.


Sarayın arkasında yer alan kilisede tören vardı. Bir heves başımı bağlayıp içeri girdim. Sıraya alışığız ya sıraya da girdim. Amacım ritüeli yaşamak. Ancak baktım herkes  şekeri (sanırım şekerdi) aynı kaşıktan alıyor yandaki sıraya girdim şarap için. Orada da bir kaç bakraç var herkes aynı bakraçtan içiyor bu sevdadan vazgeçtim :)) (Babama not: Ne oldu da bu kız böyle deli oldu diyorsun di mi :) artık yapacak birşey yok babacım :))

İşte o kilise
 


Bu çeşmenin anlamını bilmiyorum ama hristiyanlar kiliseden sonra ellerini bu koç başına sürüp öyle gidiyorlar. Halbuki çeşmenin motifleri çok islami duruyor.



Plaj 800 metre yazısını görünce kendimi kaybetmişim, adam arkamdan sesleniyor nereye; plajaa :)


Neyse sağolsun kırmadı başladık aşağıya doğru yürümeye,








Bahçenin içinde çeşme ve bu kamelya gibi bazı islami motifler içeren yapılar var. 


 Deniz göründü, dalga sesleri geliyor bir yandan insanlar deniz kıyafetlerini giymiş aşağı iniyor ama nasıl? Aşağıda gördüğünüz bina ne olabilir sizce?


Gülmek yok baştan anlaşalım. İlk gördük hımmm sanaat müzesi gibi bir şey sanırım dönüşte bakarız dedik sonra biraz daha aşağıya yürüdük bir tane daha. Ben bir sorayım bu neymiş diye gittim. Sordum bizim sanat müzesi bir asansör binası çıktı:))) İki tane asansör binası var. Biri Livadiyeden yukarıda gördüğünüz fotoğrafın olduğu yere kadarki yola kadar indiriyor (300 metre filan sanırım) diğeri de buradan plaja götürüyor. Bir asansör ile iniş bedeli 3 grv/kişi. Sanırım belirli yaşın üzerindekilerden ücret almıyorlar bir de aylık kart gibi bir kartı olanlar var onlar kartını gösterip geçiyorlar.




İşte geldik. Plaj anlayışları biraz farklı. Denize girilebilecek bir yer değil. Karadenizin dalgaları haşin. Dalgaların bu dönemde ulaşamayacağı yükseklikte bir mekan, mekanda güneşin ve rüzgarın getirdiği deniz serinliğinin tadını çıkaran insanlar...

ve biz



Bir saat geçmiş artık gitme vakti, bu sefer kasa önünde sıraya giriyoruz, giriş 55 grv/kişi. Öğrenci 25 grv/kişi.


sanırım benden asker olmaz :)


Sarayda Roosevelt ve Churcill için ayrılmış çalışma odaları, imzaların atıldığı odalar ve Çara ait eşyalar ve fotoğraflar yer alıyor.



 

 Bina içindeki bahçe ve bana en ilginç gelen eşya



 Livadiya Sarayını gezmek yaklaşık bir saatimizi aldı. Buradan ünlülerin de mezarlarının bulunduğu Polukorovsky tepesine gitmeye karar veriyoruz. Navigasyon bizi şehrin göbeğine getirdi o da ne kadının biri bir kart vizit uzatıyor, anlıyorum ki Yalta geceleri kadar gündüzleri de çok hareketli :))

İşte o kart 


İncinen grurumu ancak Polukorovsky tepesi toplayabilirdi :)))) Şaka bir yana burada manzara harika üstelik geçtiğimiz yollarda görülmeye değerdi. Önce klasik poz (lar)



ve Ukraynalı tıp adamı ve şair S. Rudansky. Şiirine internetten ulaşamadım.


Şimdi doğa ile baş başa bırakıyorum







Buradan sonraki durağımız Nikita Devlet Botanik Parkı.1812 yılında kurulan parkın içinde 28 bin ağaç ve bitki bulunuyormuş. Parka giriş 20 grv/kişi diye hatırlıyorum.

Parktan görüntüler;









Park kısa bir sürede gezilecek gibi değildi, içinde güzel restoranlar olduğunu okumuştum ama bulamadık karnımız acıkmaya başlamış havanın sıcağıyla da huysuzlanmaya başlamıştık. Bunun üzerine turumuzu biraz kısa tuttuk.Yolda yemek yiyecek bir yer bulur oradan da Kırlangıç Yuvası'na gideriz diye düşündük. Yolda bize eşlik eden radyo kanalı hangisi bilin bakalım :)? Türkiyedeki radyo kanalları çekiyor.


Yol boyu manzalar 


 Bu motorcular için Kanuni






İnsanın bazen basireti bağlanıyor. Kırlangıç Yuvasına gideceğiz diye öyle şartlamışsız ki bulana kadar inat ettik, eh bu arada iyi saatte olsunlar da bizimle birlikte :)) Neyse sonunda bulduk ama o da ne arabayı parkedip yürümek gerekiyor, arabayla da alıyorlar ama yol üzerinde senatoryum olduğu için geçişler paralı 100 dolar dediler (turist olmak bazen zor ). Yemek yiyelim sonra düşünürüz dedik restoranların biri kapalı diğerini ise gözümüz tutmadı. Neyse bir kahve içip Kırlangıç Yuvasını uzaktan görmenin daha iyi bir fikir olduğuna karar verdik :))



ve Arzı Kız'ı (Mishor Kızı) görmek üzere rotamızı Mishor'a çevirdik. Bu gün neden bu kadar zorlandık anlamadım Mishor'u da bulamıyoruz. Durduk bir adama sorduk aramızda Türkçe konuştuğumuzu duyunca o da Türkçe konuşmaya başladı. Ermeniymiş bize yolu tarif etti bu arada düzgün yemek yiyeceğimiz bir Ermeni restoranı var mı diye sorduk. Durduğumuz yerin karşısındaki restoranı gösterdi. İsmi Marat'tı sanırım. Yemekleri güzeldi. Hayatımızda ilk defa at eti yedik. Lezzetliydi. Bu arada müşterilerden biri gitarını çıkarıp şarkı söylemeye başladı, keyfimiz iyice yerine geldi. (Mishor dönüşü adamı yolda gördük sokak şarkıcısıymış). İşte yemeklerimiz. İçecekler dahil 194 grv ödedik.

Borçka çorbası diye hatırlıyorum. Patlıcan, papates, et, makarna var

Midye

At pastırması

Kalamar

Kırım'da salata iyi fikir değil :)
Artık yola çıkabiliriz. Arzı Kız'a gidiyoruz. Mishor'a vardığımızda arabayı yukarıda bir yere park edip yürüyoruz. Pazarın içinden doğru denize iniyoruz ve işte Karadenizin hırçın dalgaları arasında arzı kız ve oğlu. 


Arzı Kız'ın plajı 


Ben ayacıklarımı denize sokarken Burçin :))


Elindeki nar suyu taze sıkılmış. Azeri bir amcadan aldık. Pazarlık yaptığımız ilk kişi de oydu :))

Bu da plajın yukarıdaki bölümü


Pazarda iki tane çikolata renkli insan görüyoruz saç örüyorlar.


Yalta bizi yordu saatte iyice ilerledi.Yalta'ya daha sonra gelmeye karar verdik ve Sudak'a gittik. Yalta ile Sudak arası çok fazla olmamakla birlikte yolun bol virajlı ve biraz bozuk oluşu nedeniyle seyahatimiz iki buçuk saat kadar sürdü. Yol yem yeşil, sağınızda deniz hava güzel, motorla gelemediğimiz için hayıflandık.




Yolda gördüğümüz kilise, savaş zamanı sanıyorum deniz feneri görevi görmüş. Tabii bu benim yorumum. 


Kiliseden manzara 


Yavaş yavaş yaklaşıyoruz, günün rengi hafiften dönmeye başladı. Bir tabela tanıdık geliyor Münire hala babamın dayısının torunu Meryem ablanın burada yaşadığını söylemişti. İşte Kapiskor (Morskoye) tabelası, geri geleceğiz bekle bizi:)


Sudak'a vardığımızda hava baya kararmıştı. Sudak'ta kalacağımız yer belliydi  Hasan amcanın oğlu Alim'in yerinde kalacaktık ama ben Rusça sağ ile solu karıiştırınca fedosiya yoluna çıktık :)) Aradık, sağolsun bizi bir yerden aldı. Alim burayı eşi Hatice ile birlikte işletiyor. Dört tane çocukları var son ikisi ikiz. Çok tatlılar. Çocuklar ile Kırım Tatarca konuşuyorlar. Alim, konuşuyoruz ama çocuk okula başlayınca Rusça konuşmaya başladı diyor. (Hakan Ağabey'e not: Alim'in selamı var yemek zevkini çok övdü :))

Burçin ve Alim


Neden Alim'in Yeri
Temiz, güzel ve sessiz bir yer. Kendi dilinizi konuşabiliyorsunuz, güler yüzlü hizmet, kendi yemeğinizi yapabilme imkanı Denize yediyüz metre uzaklıkta. Tuvalet banyo dışarıda ancak yeni düzenlemeler yapacağım diyordu. Konuğum olun dedi biz kabul etmeyince sanırım bize indirimli bir fiyat uyguladı bu nedenle gerçek fiyatı bilmiyorum ancak uygun olduğunu tahmin ediyorum. Kesene bereket olsun Alim.(Alim'in numarası: 0380 662 343 929)

Odamıza yerleştikten sonra Sudak'ı gezmek üzere çıkıyoruz. Cumartesi akşamı olmasının da etkisi merkez çok kalabalık. O kadar çok taksi var ki başka hiç bir yerde bu kadar çok taksi görmemiştik nedenini gezerken anladık :))

Pazar ile başlıyoruz gezmeye. 


Bu tatlının standında Türk bayrağı ve Kırım bayrağı yan yanaydı. Bir süre Türkiye'de kalmış. Üniversite için karar aşamasında. Biraz sohbet ettik akıllı bir çocuk maşallah.


pazardan aşağıya doğru ilerledikçe manzara değişmeye başladı. Müzikli kafeler, balkonda dans eden, sokakta kart dağıtan kadınlar ve kadınların çamur güreşleri, kart dağıtan kızları sıkıştıran alkollü erkekler


Burçin gittikçe tedirgin olmaya başladı ve bulduğu ilk Wi-Fi'ı olan kafeye oturduk.Suşi Bar. Müzik kötü, yemekler kötü bize ne eti yedirdiler bilmiyorum ve pahalı. Bu nedele pazarın oradaki kafelerde yemek yemenizi tavsiye ederim.




Daha fazla oturmak anlamsız. Biraz daha gezmek limana doğru inmek istiyorum ama benim adam etraftaki belalıları görmüyor musun hadi gidelim diye başımın etini yedi. Arbamıza bindik 200 metre gittik gitmedik yaya geçidinde polis durdurdu (bilgi: yaya geçidinde yaya varken durmazsanız cezası ağır). Pasaport, ehliyet vs. kontrolü. Alkol aldınız mı diye soruyor hayır diyoruz halbuki birer bira içmişiz. Burçin'i arabadan çıkarıyor yüzüne üfletiyor ve karşıdaki polis arabasına gitmesini söylüyor. Şimdi yandık diyorum içimden, arabayı kitleyip ben de peşlerinden gidiyorum. Burçin ve polis ön koltukta, hiçbir şey sormadan sanki bir şey olmamış gibi iyi akşamlar diyerek arka koltuğa yerleşiyorum. Alkol test cihazını açıyor ve üflemesini söylüyor (300'ün altında çıkarsasorun olmayacakmış ) Ben bu arada üfleme çubukları temiz mi diye soruyorum, ortada epi topu 10 tane çubuk var. Polis, cihazın doğru çalışıp çalışmadığını sorduğumu sanıyor ve önce kendisi test ediyor. Sonuç 0. Sıra Burçinde ilk üfleme başarısız, ikinci kez üfle diyor. Sonuç 0. Sıfırı gördüğüme bu kadar sevinmemiştim hiç. Nedenini anlamadık, ya ölçüm cihazı bozuktu ya da bize alkolsüz bira verdiler.

Sevinç ve şaşkınlık içinde otelimize gittik, polisler de en az bizim kadar şaşkın  :))


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çeçenistan Caharkala (Grozni)- Dağıstan Mahaçkale-Budenovsk

Kırım'a gitme fikri

Kapiskor (Morskoye) - Şelen (Gromovka) - Kapustalik (Sadove)