Kırım'a gitme fikri
Kırım; yıllardan beri anlatılan ata ana toprağı. Hep anlatılanlarla kalan kafamın bir köşesinde hep gitmeyi düşündüğüm toprak.
2009 yılının Nisan ayının 8 inci günü. Sabah saat altı telefonun alarmı çalıyor. Kalkıyorum, motor kıyafetlerimi giyiyorum, işe gitmeden önce zature nedeniyle hastanede yatan babannemi (Nefise Çelebi) görmek için hastaneye gidiyorum. Keyfi yok, kahvaltısını yapmak istemiyor halbuki bir gün önce iyiydi. Doktor geliyor rontgene gitmeden önce bazı hareketleri yaptırarak muayene ediyor. Babanne diyorum bak ayağını böyle kaldıracaksın, kaldırıyor. Babam doktorla konuşuyor, sadece baba babannem diyebiliyorum. Doktor diye bağırıyoruz bizi odadan çıkarıyorlar... Babannem gözlerini bu dünyaya yumuyor
Köşede duran o fikrin olgunlaşması bu tarihten sonra başladı. Ben, Stalin tarafından Kulak olarak adlanırılan, Kurşuna dizilen, Sibiryada kaybolan, trenler ile Özbekistan'a gönderilen, kardeşleri dağıtılan, yeni doğmuşlarıyla birlikte Batum ve Almanya üzerinden Türkiye'ye kaçmak zorunda kalanların torunu Ayşe; Bu toprakları görmek için bir an önce gitmeliydim.
2010'da gitmeyi planlarken 2011 yılında ancak gidebildiğimiz Kırım, bizi çok ama çok güzel ağırladı.
Bu bloğu, Kırım'ı orada yaşayan öz halkımızı anlayabilmenin ancak evlerinde bir kahvelerini içmekle mümkün olduğunu düşündüğüm ve Kırım'a gitmenin sanıldığından kolay olduğunu anlatmak için yapıyorum.
Beğenilerinize
2009 yılının Nisan ayının 8 inci günü. Sabah saat altı telefonun alarmı çalıyor. Kalkıyorum, motor kıyafetlerimi giyiyorum, işe gitmeden önce zature nedeniyle hastanede yatan babannemi (Nefise Çelebi) görmek için hastaneye gidiyorum. Keyfi yok, kahvaltısını yapmak istemiyor halbuki bir gün önce iyiydi. Doktor geliyor rontgene gitmeden önce bazı hareketleri yaptırarak muayene ediyor. Babanne diyorum bak ayağını böyle kaldıracaksın, kaldırıyor. Babam doktorla konuşuyor, sadece baba babannem diyebiliyorum. Doktor diye bağırıyoruz bizi odadan çıkarıyorlar... Babannem gözlerini bu dünyaya yumuyor
Köşede duran o fikrin olgunlaşması bu tarihten sonra başladı. Ben, Stalin tarafından Kulak olarak adlanırılan, Kurşuna dizilen, Sibiryada kaybolan, trenler ile Özbekistan'a gönderilen, kardeşleri dağıtılan, yeni doğmuşlarıyla birlikte Batum ve Almanya üzerinden Türkiye'ye kaçmak zorunda kalanların torunu Ayşe; Bu toprakları görmek için bir an önce gitmeliydim.
2010'da gitmeyi planlarken 2011 yılında ancak gidebildiğimiz Kırım, bizi çok ama çok güzel ağırladı.
Bu bloğu, Kırım'ı orada yaşayan öz halkımızı anlayabilmenin ancak evlerinde bir kahvelerini içmekle mümkün olduğunu düşündüğüm ve Kırım'a gitmenin sanıldığından kolay olduğunu anlatmak için yapıyorum.
Beğenilerinize
Yorumlar
Yorum Gönder