Sudak
Bugün Sudak'tayız. Önce Sudak Kalesine gideceğiz, deniz keyfinden sonra da akrabaları görmek üzere Kapiskor (Morkoye) ve Ayserez'e ( Mejdureçye) gideceğiz.
Alim'in yerinin hemen yakınında iki tane bakkal var, kahvaltılık almak için birine giriyoruz. Sabah kahvaltımız peynir, meyva suyu ve ekmek. Bu menü hem lezzetli hem de doyurucu oluyor. Sudak Kalesine giderken arabada kahvaltımızı yapıyoruz. Çocukken annem ve babam böyle yaptımı illet olurdum insan büyüdükçe anne babasına benziyor :))
Tam zamanında, kaleyi açanlardanız :))) Giriş 30 grv/kişi. Fotoğraftan da göreceğiniz üzere öğrenci indirimi yok. Nedense indirim yok, dokunmayın gibi yazıların ingilizcesi de var:)
Cenevizliler tarafından ondorduncu ve onbeşinci yüzyıllar arasında denize sırtı olan geniş bir kaya yamacının üzerine yapılmış. Kale fena durumda değil, hatta bazı müzik festivalleri burada yapılıyor. Bizim geldiğimiz gece bir tanesi varmış. Biz kaleye gittiğimizde sahneyi topluyorlardı, ayrıca çadırlarını toplayan bir grup vardı.
Kalenin içinde hediyelik eşya dükkanları, doldurulmuş hayvanları insan başları ile birleştirmiş bir çadır, dönemin kıyafetleri ile fotoraf çektirebileceğiniz stantlar var.
Bir de dilek ağacı. Bir tanesi kurumsallaşmış, yanındaki büfeden aldığınız pembe, beyaz ve mavi kurdeleleri bağlıyorsunuz:)) Diğeri ise aile yeri :) Ben tabii ki ikinciyi tercih ettim :))
Kurumsal ağacın az ilerisindeki çikolata renkli er kişiler Fildişi Sahillerinden gelmişler. Türkiye'den geldiğimizi öğrenince biz de müslümanız diyorlar. Afrika konsepti ile para kazanmaya çalışıyorlar.
Kale geniş bir alana yayılmış. İlk yapıldığında 24 kulesi varmış şimdi ise oldukça az.
Alanda, tahminimce daha önce camii olarak kullanılmış bir müze var.
Biz kadınlar yüz yıllardır aynı model takılar kullanıyoruz :))
Manzara harika :)
Kaleden sonra denize girmek üzere doğası ve denizi ile ünlü Telmana'ya (Novy Svet) gidiyoruz. Yol bol virajlı ve bozuk. Bazı yerlerde sadece bir araba geçebiliyor.
Büyük bir hevesle plaja gittik ne görelim. Plaj ikiye bölünmüş bir yarısı ağzına kadar insan dolu diğer yarısı boş. Boş olan tarafta denize girilmemesi için hiç bir neden yok. Girmek istiyoruz kapalı diyorlar neden diye sorduğumuzda plaj dolu cevabını alıyoruz kök kös dönüyoruz. Dönüş yolunda bakıyoruz insanlar kayalardan aşağıya iniyor, aşağıda küçük bir plaj var. Birbirimize bakıyoruz neden olmasın :))
İniş yolu
İşte plajımız. Deniz ve güneş iyi geldi. Katılan olur mu bilmiyorum ama denizin insanın bedenini ve ruhunu arındırdığına temizlediğine inanıyorum.
Kapiskor'a gitme vakti. Münire hala Meryem ablanın (babamın dayısının torunu - bir doğmuş gibiyiz yani :)) eşi Rüstem ağabey'in Kapiskor'da taksicilik yaptığını kime sorsak yardımcı olacaklarını söyledi. Elimizde bu bilgi çıktık yola. Hakikaten de öyle oldu. Kapiskor'a girdiğimzide taksicileri gördüm dedim bunlar Kırım Tatarı, Rüstem ağabeyi sordum. Biraz sonra gelecek deyip aradılar. Beş dakika sonra geldi.
O kadar güzel bir elektriği var ki kaygım bir anda dağıldı. Aldı bizi evine götürdü. Meryem abla ile büyük buluşma, eşinin şakaları nedeniyle bizim gerçekten akrabaları olduğumuza inanamadı taaaki ben rahmetli babası, rahmetli annesi ve Hanife ablasıyla çekilen fotoğrafı gösterinceye kadar :)) Sonra o da eski fotoğrafları aldı geldi. Hayatlarımızı paylaştık kısa bir süre içinde, sanki aramıza kısa bir ayrılık girmişte yeniden buluşmuşuz gibi...
Rüstem ağabey ve Meryem abla oğlu, gelini ve torunuyla birlikte yaşıyor. Torunu çuçut Adil. Çuçut lakabını ben koydum. Alerjisi olduğu için meyva suyu vermiyorlar. O da sofrada herkesi sırayla çuçut, çuçut, çuçut diye deniyor :)) Başarılı olduğu zamanlar var. Önce dededinin orgunda Niyara ve Seran'ın oğlu çuçut Adil: )
Sonra biz, iki kolum arasındakiler Rüstem ağabey ve Meryem abla :)
Baba oğul taksicilik yapıyor. Pansiyonlarını hep beraber işletiyorlar. Aynı zamanda düğünlerde müzik yapıyorlar Maşallah. Kızı Elvira ise 17 Eylül tarihinde evlendi. Allah bir ömür boyu mutlu etsin.
Meryem ablalarda çok güzel bir gün geçirdik. Babamın anamın kartlarını tanıyabilecek kişilerle konuştuk. Rüstem ağabey burada kalın diye israr etti ancak eşyalarımız Sudak'ta kalmıştı ve daha Ayserez'e gitmek istiyorduk. Ertesi gün geliriz diye söz verdik ve müsade istedik.
Anacığımın köyü Ayserez'e vardığımızda saat altıydı ve etrafta kimsecikler yoktu.
Köyden yukarı doğru ilerlemeye başladık bir bakkal gördük. Ben içeri sormaya gittim müthiş rusçam yok ama en azından burada kırım tatar evi var mı diye sorabiliyorum kimse iplemiyor ben çırpınıyorum bir kızcık geldi kara kaşlı kara gözlü içimden bu kız Kırım tatarı diyorum ama o da ses çıkarmıyor. Pes ettim çıktım dışarı. Bakkaldaki iki adam aşağı yolu tarif etti, arabayla aşağıya doğru inmeye başladık arkadan bir araba korna çalıyor, durduk. Bakkaldaki kızçık ve eşi, kimi arıyorsunuz diye sordular, defterimi gösterdim Tomakları arıyorum dedim, kız o benim dedem dedi, hey dünya küçüksün :)) Bizi dedesi Ablemit amcaya götürdü tatlı.
Gittiğimiz herkes, günün birinde piyangodan çıkan akrabalarına yani bizlere karşı çok sıcak ve ilgili. Sağolsunlar.
Ablemit amca Mustafa Aga ve Hasan Aga ile ve dolayısıyla benim anacığım ile amca çocukları. Özbekistandan geldiklerinde paraları değer kaybetmiş, Kırım'a dönüşte pek çok vatandaşımızın yaşadığını onlar da yaşamış. Kendi topraklarını onlara satmaya kalkmışlar barındırmak istememişler, toprak vermemişler. Diyorlar ki üç ay boyunca evin önündeki direğin (ağaç) altında uyuduk sonra zorla kazıklarımızı çaktık ve evimizi, azbarımızı (bahçe) bu hale getirdik şükürler olsun.
Ablemit amca ve eşi
Bu teyzecim 1920 doğumlu Ablemit amcanın kayınvalidesi.
ve biz
Sofradaki üzüm kendi bahçelerinden. Giderken koca bir poşet üzümle gönderdiler bizi. İki gün boyunca afiyetle yedik:)
Yorumlar
Yorum Gönder