Daha hiç konuşamadık ki


....
Babaannem vefat ettiğinde 8 nisandı. Kahrolası 8 nisan sabahı. Telefonun saatini altıya kurmuştum, çaldığında yatmakla kalkmak arasında tereddüt etmiş zorla da olsa kalmıştım. Rejim yapıyordum, bir domates ve kibrit kutusu büyüklüğüne peynirden oluşan kahvaltımı hazırladıktan sonra motoruma binmiş Ankara Üniversitesi Hastanesi’nin yolunu tutmuştum. Bir simitçinin önünde durup babam için simit ve peynir aldım. Ne garip di mi insan ne küçük ayrıntıları hatırlıyor böyle zamanlarda, zihnin insanı ayakta tutması için bir ilizyonu mu acaba? Babaannemi ziyaret edip sonra da işe gitmeyi planlıyorum. Ama ne yazık ki hayat plansız ilerliyor. Gittiğimde babamın canı sıkkındı, babannem gece kalmak istemiş ve yatağın 50 cm açıklık yerinden düşmüştü. Çocuk gibi diyordu, yemek te yemek istemiyordu. Baktığında 80’ini geçmiş bir yetişkin şimdiki çocukların erken ergenliği gibi geç ergenlik dönemi yaşıyordu. İki gündür keyfi yerinde olan babaannem keyifsizdi, babam da öyle. Doktorları bekliyorduk, düşmeden kaynaklı kırık var mı diye bakacaklardı. Babam, hastanenin karşısındaki büfeden gazete ve su almak için bir süreliğine ayrıldı yanımızdan, ben babaannemle konuşmaya çalışıyordum ne konuşuyorduk hatırlamıyorum. Babam gittiği için huysuzlanmıştı. Kısa bir süre sonra babam, ardından doktor geldi. Doktor babaanneme sorular soruyordu, teyze ayağını kıvır bakalım acı var mı diyordu. Babaannem anlamıyordu belki de anlamamazlıktan geliyordu, ben babaanne bak böyle yap diye gösteriyordum. O arada kahvaltı geldi, yoksa kahvaltı önce miydi hatırlamıyorum. Annesi yemediği için babam sıkıntılanıyor, annesi güçsüz düşecek diye endişeleniyordu. O arada doktor ile konuşmaya başladılar, ben ise kenarda oturuyordum, babaannemin dili dudaklarının arasındaydı baba dediğimde çoktan geç olmuştu, en son babaannemin boğazına elimi soktuğumu ve hemşirelerin bizi dışarı çıkardığını hatırlıyorum. Kapanan kapının ardında ise küçük bir beden kaldı. 1923 Kırım doğumlu Nefise Çelebi’nin bedeni, diğer tarafta ise birbirine sarılmış baba kız.
1997 yılında kardeşimle Amerika’ya gittiğimde babaannem ne çabuk geçti zaman daha birbirimizi hiç göremedik ki demişti. Kursa gittiğim için görüşememiştik pek, şikayetçiydi bundan. Ben de havlumu bırakmıştım seneye yine gelirim babaanne belki de sen gelirsin demiştim. Ne çabuk gittin babaannem daha benim evime gelecektin daha hiç konuşamadık ki. Mekanın cennet ruhun şad olsun. 
  



Kaza yapan çocuk doktoru kızıl saçlı teyzenin, 1973 yılından bu yana araba kullandığını ve hiç kaza yapmadığını söylerken dolan gözlerinin saklamaya çalıştığı göz yaşları ve kimsesi olamadığını söylemesi; aidiyeti, yaşı, yaşlılığı, yaşamı, kaderi ki yola çıkamamızı geciktiren olaylar nedeniyle gerilmiştim, ölümü, yitirmeyi ve daha pek çok şeyi hatırlamama sorgulamama neden oldu....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çeçenistan Caharkala (Grozni)- Dağıstan Mahaçkale-Budenovsk

Volvograd (Stalingrad) - Mamayev Kurgan Tepesi ve Panorama Müzesi

Kapiskor (Morskoye) - Şelen (Gromovka) - Kapustalik (Sadove)